Son iki yazımızda döviz artışları, akaryakıt zamları ve vergi oranlarındaki yükselişler düzleminde ülkenin ekonomik durumunu özetlemiş, ekonomideki bu kötü gidişin nedenleri sıralamaya çalışmıştık. Bu günkü yazımızda ise, ekonominin bu negatif durumundan çıkış yolu bulabilir miyiz? sorusuna cevap bulmaya çalışacağız. 

Evet bu kötü ekonomik durumdan çıkış tabiki mümkün. Ama bunun için bir ekonomik programınızın olması gerekiyor. Bu ekonomik programın siyasi bir karşılığının olması gerekiyor. Yani olayı şöyle özetliyeyim. Türkiye'nin tüm dünyaya şu mesajı vermesi gerekir; "Biz daha da demokratikleşeceğiz, daha fazla şeffaflaşarak bireyleri, özel teşebbüsü ve kurumları daha fazla özgürleştireceğiz. Türkiye'ye özgü Avrupa Birliği normlarında bir sistem inşa edeceğiz. Rekabet edeceğiz, buraya yabancı yatırımcıyı çekeceğiz. Yabancı yatırımcı Türkiye'ye geldiği zaman, hukuksal anlamda en ufak bir korkusu olmayacak." Bu mesajı deklare ettikten sonra, batılı anlamda hukuka ve demokrasiye döndüğümüz, çalışanın hakkını verdiğimiz, yatırımcıya güven temin ettiğimiz ve bize herkes ve güçlü kurumlar hesap sorabildiği için oluşturduğumuz bu modelle bir yol haritamız olacaktır. Burada bazılarının aklına, 'bizde özgürlük, demokrasi şeffaflık hesap verilebilirlik" yok mu diye bir soru gelebilir. Bizim burada bahsettiğimiz kavramlara ekonomik çevrelerin bakış açılarıyla değerlendirme getiriyoruz. Yoksa bu saydığımız kavramların hepsi ülkemizde var ve uygulanmakta. Ama sermayenin bu kavramlara bakış açıları ile normal bir insanın bakış açısı farklılık gösterebiliyor. 

Peki Türkiye ne yapıyor? Yukarıda çerçevesini çizdiğimiz mesajı Türkiye güçlü bir şekilde veremediği için yabancı yatırımcıyı ülkemize çekme olasılığımız oldukça zayıf. Bunu yapamadığımız için dışarıdan özellikle de arap sermayesinden sıcak para bulmaya çalışıyoruz. Sizinde şahit olduğunuz gibi, gerek Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan, gerekse ekonominin kurmayları Arapların kapılarına gidiyorlar, yatırım için teklifler sunuyorlar.  forum direct investment olarak adlandırılan doğrudan yatırımı almamız gerekir. Bir ekonominin başarısını ölçeklersek, ihracat kaleminden sonra en önemli gösterge doğrudan yatırım diyebiliriz. 
Nedir doğrudan yatırım? Yani yabancı yatırımcının borsaya para yatırım, 3 gün sonra karını alıp çıkabileceği değil, markaları ile beraber istihdam, teknoloji transferi, katma değer üretebilecek, vergi verecek, ihracat kapıları açacak topyekün entegre bir yatırım ile kalıcı bir yatırım anlaşılmalı. İşte Arap ülkelerinde eksik kaldığı nokta burası. Siz herhangi bir Arap ülkesinin global çapta bir markasına şahit oldunuz mu? O zaman Araplardan tek beklentimiz ülkeye sıcak para girişi kalıyor. Bu da, hazırda işleyen ve çok kar eden ve kar etme potansiyeli çok yüksek olan şirket satın almayla olabilir. Örneğin Turkcell, Çaykur, Türk Hava Yolları gibi ülkenin köklü ve kar getiren şirketlerini satın alabilirler. Zaten bu şirketler müşterisi garantili tıkır tıkır para kazanma ihtimali olan şirketler. Bu şirketlerin Araplara satılması, sıcak para girişinden başka ülkeye hiç bir faydası olmaz. Ekonomi anlamında aslında bu satışlarda güzel bir şey. Ama ne zaman güzel? Sen yükselen bir güç olduğunda güzel. 2007-2008-2009 Türkiye'sini düşünün. Yükselen bir güç olmuşsun. Bu şirketleri o kadar yüksek fiyata satarsın ki, piyasa değeri 3 milyar dolar ise, ülkenin yükselen imajı sayesinde sen bunu 7 milyar dolara satarsın. Ama şu an Türkiye öyle Türkiye değil. 3 kuruşa muhtaç olmuş bir ülke durumundayız. En değerli varlıkları ancak yok pahasına satabilirsin. Neden? Çünkü senin acil paraya ihtiyacın var ama karşındaki adamın acil yatırıma ihtiyacı yok. Bir de sen bunları açık ihaleyle, 20 tane ülkeden büyük yatırımcıları davet ettiğin birbirleriyle yarıştığı bir ortamda satmayacaksın. 

Evet Türkiye'nin şu anda  karşılaştığı tablo bu. Döviz yok, normalleşme yok, öngörülebilir bir Türkiye yok. Onun için iktidar, kendi liglerinden bir yatırımcıyı, kendi bildikleri yöntemle ülkeye getirmek zorunda. Bu da bize ne kadarlık bir refah sunacak koca bir soru işareti. Ülke ekonomik anlamda  bu kadar badire ile savaşırken muhalefet ne yapıyor peki? Onlar mı Tweet atıp, attıkları tweetle ülkeyi aydınlatıp refaha çıkartmanın yollarını arıyorlar. Tabi onuda koltuk kavgasından boş kalan zamanlarında yapıyor. Başkada yaptıkları bi şey yok. Üç bölümlük yazı dizimizi, "Önümüzde uzun bir süreç var ve bu süreç oldukça çetin geçecek" diyerek bitiriyorum.