Türkiye 20. yüzyılın ortasından itibaren çok partili sisteme geçti. Bundan sonra kayırmacılık, Türk siyasetinin ve devlet-toplum ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası oldu. 

Bu yazımızda Ak Parti ve muhalefet partilerinin parti örgütlerini kıyaslamak istiyorum. Bunu yaparak, sosyoekonomik yapılar ile siyasi partiler arasındaki ilişkiyi irdeleyeceğiz. Bilindiği gibi Türkiye 20. yüzyılın ortasından itibaren çok partili sisteme geçiş yaptı. Bu süreçten sonra kayırmacılık, Türk siyasetinin ve devlet-toplum ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası olarak tezahür etti.  
İktidarlar değişti, yönetimler değişti ancak kayırmacılık Türk siyasetinde baki kaldı. Bunu kimin, nasıl ve kime etkin bir şekilde sağladığı konusunda önemli değişiklikler meydana geldi. Yani avamca tabirle yönetimler değiştiğinde, sadece kişiler değişmiş oldu. Sistem kendi varlığını bir şekilde sürdürmeyi başardı. Siyasi partiler, toplumsal değişime eşit bir şekilde uyum sağlamadı. 
Bir parti hariç. Ak Parti'nin sosyoekonomik dönüşümlere verdiği başarılı tepkiler, Türkiye'nin siyasi rejimi için önemli sonuçlar doğurdu. AKP öncesi kayırmacılıkta, devlet ve partiler içindeki güçlü yerel eşraf, siyasi nemaların dağıtımında kilit rol oynuyordu. Ak Parti'den önce, sivil siyasilerin cılız diyebileceğimiz direnişleri,  bazen askerin, bazen bürokrasinin bazende devlet aktörlerinin vesayeti altında kaybolup gidiyordu. Menderes'in idamından tutun 28 Şubat sürecine kadar Türk siyasi tarihinde bunun bir çok örneklerine rastlayabiliriz. 
Buna karşılık, Ak Parti hükümetleri döneminde himaye odağı devletten partiye ve yerel eşraftan, sıradan vatandaş diye tabir edebileceğimiz Ak Parti aktörlerine, yani ulusal siyasete kaydı. Yıllarca Askerden bürokrasiden ve vesayetten bıkan kitleler, Ak Parti'nin askeri-bürokratik vesayeti sindirmesini ve parti siyasetinde hakimiyet sağlamasını adeta ayakta alkışladı. Ancak Ak Parti'nin demokrasi yanlısı bir parti ideolojisinin olmaması bazı seçmenin kafasında soru işaretleri de oluşturmadı değil. 
Dahası Türk Tipi Başkanlık Sistemine geçilmesiyle birlikte Ak Parti, bir parti devleti gibi görünmeye başlayan Türk devletini yeniden şekillendirme sürecine girdi. Son yapılan 14 Mayıs seçimleri ile seçmen üzerindeki ağırlığını ve hakimiyetini arttıran Ak Parti,  ulusal ve yerel devlet kurumları ile vatandaşlar arasında adeta arabuluculuk rolu üstlendi. 
Öte yandan bu durumun Ak Parti için olumsuz yanları da olabilir. Tüm bu değişikliklerin partinin içten içe erimesini  kolaylaştıracağı ihtimalide gözardı edilmemeli. Bu, eski kayırmacı siyaset anlayışına büyük ölçüde güvenmeye devam eden muhalefet partileri için önemli fırsatlar doğurabilir. 
Gelinen son noktada muhalefet partilerinin, parti içi örgütlenmelerini ve parti-seçmen bağlarını yeniden şekillendirmeden Ak Parti'yi seçimle yenme ihtimalleri görünmüyor. Muhalefet bu düzlemde yoluna devam ederse; ekonomik nedenlere bağlı olarak Ak Parti'yi yense bile, başarılı bir demokratikleşmeyi sağlamaları oldukça uzak görünüyor.