Son günlerde kamuoyunun gündemini işgal eden konulardan biri de; "Millet ittifakı eğer seçimi kazanmış, Kemal Kılıçdaroğlu da Cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydı ülkeyi neler bekliyor olacaktı?" sorusu.

Gerek bana sık sık sorulan bir soru olması ve gerekse kamuoyunda çokça konuşuluyor, tartışılıyor olması hasebiyle dikkatimi çektiği için bir kaç söz söylemek istedim. Yoksa siyasette, “eğer şöyle olsaydı, böyle olsaydı” cinsinden faraziye dayanan varsayımlar üzerinden yorum yapmak adetim değildir.

Gelelim konumuza. Millet ittifakı eğer seçimi kazanmış olsaydı ve Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydı tabiki şimdiki politikalardan farklı bir yol izleyecekti. Bir çok siyasetçi ve yorumcunun seçimden önce, “Seçimi kim kazanırsa kazansın ülkeyi büyük bir ekonomik kaos bekliyor” tespitinde bulundu. Bence çok isabetli ve yerinde bir teşhis. Bu doğru tespitin de etkisiyle bir çok kişi Kılıçdaroğlu seçimi kazanmış olsa bile hiçbir şeyin değişmeyeceğini, şu anda yaşanan ekonomik sıkıntıların ayniyle devam edeceğini savundu.

Tabi bu görüşü savunanların gözden kaçırdığı bir nokta var. Evet yine kemer sıkma politikaları olacaktı. Ama bu daha ziyade kamuda olacaktı, vatandaşın üzerine bu şekilde zam yağmuru yağmayacaktı. KDV artışları, ÖTV’nin bir gecede 3’e katlanması, açlık sınırı altında kalan emekli maaşları, araçlar için ödediğimiz ikinci MTV’ler belki hiç gündemimizde olmayacaktı. Şimdiye kadar kamunun kemer sıkma noktasında elini taşın altına koymasıyla ilgili en ufak bir bilgi duydunuz mu?

Gelinen noktada toplumdaki bir çok kişi bende ülkemizin demokrasisi ve geleceği adına Kılıçdaroğlu'na çok kızgınım. Kılıçdaroğlu'nun elinde harika bir ekip vardı. Gerçekten ülke iradesi ele geçirilmiş olsaydı çok güzel işler yapabilirdi. Demiyorum ki, Kılıçdaroğlu’nun elinde sihirli bir çubuk var ya da Kılıçdaroğlu mükemmel bir lider. Hayır. Kılıçdaroğlu bunların hiç biri değil. Ancak Kılıçdaroğlu konum itibariyle yeni kurulacak hükümette orada çok güzel moderatörlük yapabilirdi. Ülke adına alınan kararlarda karar verici değil, son sözü söyleyecek farklı aktörleri bir arada tutarak yol gösterici bir yönetici olabilirdi. Zaten bunu da seçimden önce yapmış olduğu açıklamalarda bir kaç kez dile getirdi.

Kimse ondan bir vizyon beklemedi. Kimse ondan mükemmel bir dış politika ya da ufuk açacak yeni ekonomi politikaları istemedi. Evet Kılıçdaroğlu’nun ekonomi bilgisi, dış politika bilgisi çok çok kötü. Zaten, bir kişinin her konuda mükemmel olma gibi bir meziyeti olamaz. Millet ondan sadece, siyasi aktörleri babacan bir tavırla bir masa etrafına toplayıp ülkeyi yönetmesini, batılı anlamda demokrasiyi ülkeye yerleştirmesini bekledi. Onun için Kılıçdaroğlu seçilmiş olsaydı ülkenin kötüye gitmeme ihtimali vardı. Elinde çok iyi bir kadrosu olacaktı. Kılıçdaroğlu da kendine çok güvenmediği ve o kadro ile birlikte yönetmek zorunda olacağı için iyiye gidecekti aslında. Yani Kılıçdaroğlu'nun zaafları ve zayıflığı ülke için iyi bir sonuç doğurabilirdi. Bir ekip çalışması ruhu ile yönetecekti ülkeyi. Kendi başına yönetmeyecekti. Belki, ülke yönetiminde bir daha, ‘rasyonaliteye geri dönme’ gibi bir durumla karşı karşıya olmayacaktık.

Tabi tüm bu yazdıklarım artık varsayımdan öte bir anlam ifade etmiyor.  Rasyonaliteye geri dönüşümüzden sonra, umarım her alanda ki en kısa sürede kalıcı bir rahatlamanın adımları atılır ve vatandaşımızın yüzü gülmeye başlar.