Tüm Türkiye'de olduğu gibi ilimiz Manisa'da da yerel çalışmaları kıran kırana devam ediyor. Büyükşehir Belediye başkan adayları yanısıra ilçe belediye başkan adayları arasında da ciddi bir yarış var. Şu ortamda biz gazeteciler seçim sonucuna yönelik varsayımlarda bulunmaktan korkuyoruz. Çünkü başkan adaylarının gerçek performansını henüz görme şansımız olmadı. 

Seçim süreci şimdiye kadar, adayların vatandaşı yoklama manevrelarıyla geçti desek abartmış olmayız. Kamuoyuna yansımış bir anket araştırması da olmadı bildiğim kadarıyla. Şimdi diyeceksiniz ki; "güvenilir anket mi kaldı?" Haklısınız, son Cumhurbaşkanlığı seçiminde büyük anket şirketlerinin tamamı açıkladığı rakamlarda yanıldı. 

Burada aslında ilginç bir sonuç çıkarmakta mümkün. Anket şirketlerinin açıklamış olduğu rakamların tutmaması, Türk seçmeninin eğilimlerinin ölçülebilirlikten uzak olduğu anlamına geliyor aslında. Gerçi yerel seçimlerde, genel seçimlere oranla doğru sonuca varma ihtimaliniz daha yüksek. Sonuçta lokasyon daralıyor. Siyasi partiler kendileri adına anket çalışması yaptırıyor. Ama bu anketlere güvenmek ne derece doğru olur onu tartışmak gerekir.

Aslında belediye başkanlığı seçimleri bir nevi başkanlık sistemi seçimidir diyebiliriz. Bir farkla. Başkanlık seçimlerinde siyasi partilerden ziyade adaylar ön plana çıkar. Partiler kısmen gölgede kalır. Belediye Başkanlığı seçiminin, Cumhurbaşkanlığı seçiminden farkı ise tek turda bitmesidir. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki turlu seçim var. Yani verdiğiniz oydan dönme ihtimaliniz var. İlk turda ideolojik oy kullanma hakkınız var. Ama belediye başkanlığı seçimde böyle bir hakkınız yok.

İşte bu nedenle seçmen yerel seçimlerde ideolojik oy kullanmaktansa stratejik oy kullanmayı tercih ediyor. Yani şansı olmayan partilerin adaylarına oy vererek oyunu heba etmek istemiyor. Manisadan örnek vermek istemediğim için İstanbul seçiminden örnek vermek istiyorum. İstanbul'da Murat kurum ve Ekrem İmamoğlu haricindeki adaylara verilen oyların hepsi aslında hiç sandığa gitmenize gerek yok iptal edilmiş ve hiçbir karşılığı olmayan oylar olacak. Yani çöp oy. Yani seçmenin iradesinin sandığa yansımadığı bir sistem. Bunu seçmen görmüyor mu? Tabi ki görüyor.

Ne yapabilir seçmen?

Partisi ile gönül bağı olan akıllı seçmen, belediye başkanlığı seçiminde partisine bakmadan hangi adayı kendisine yakın geliyorsa onu tercih ederken, meclis üyeliklerinde gönlündeki partiye oy vererek tercihini sandığa yansıtır. İstanbuldan örnek vermiştik yine oradan devam edelim. Son cumhurbaşkanlığı seçiminde İstanbul'da CHP'nin oy oranı yaklaşık % 35 civarında. Ekrem İmamoğlu bu oranın üstüne çıkarsa, işte adayın ön plana çıkma gücü ve seçmenin strateik oy kullanma eğilimi ile çıkmış olacaktır. 

Artık Türk siyasetinde kutuplaşmalar ciddi boyutlara ulaştı. Parti liderleri her kürsüye çıktığında birbirlerini çok rahat hainlikle suçlayabiliyor. İllet zillet lafları havalarda uçuşuyor. Seçmen, parti liderleri tarafdından adeta rejim yanlıları ve rejim muhalifleri olarak  kodlanıyor. Siyasi konuşmların içeriklerine baktığınızda bu tespitimizde ne kadar haklı olduğumuzu hemen anlayacaksınız. 
 

Bu yarışta Cumhur İttifakı çok avantajlı. Zira, omurgasını Ak Parti ve MHP'nin oluşturduğu blok, Hüdapar ve diğer küçük partilerle yaptıkları ittifak çok güçlü bir şekilde devam ediyor. Diğer tarafta ise dağılmış bir blok duruyor. CHP ve diğer muhalefet partileri başkan adaylarının öyle bir performans göstermesi gerekiyor ki, seçmen stratejik oy kullanırken onları tercik etsin. 

Peki böyle bir durum görüyor musunuz? 

Ben şimdilik göremedik.

Ama, daha sandığa gitmemize 35 gün var. O güne kadar köprünün altından çok sular akabilir.