Siyaseti yakından takip eden arkadaşlar arasında son günlerin en popüler konularından birisi; "Seçim kazanamayan, seçim kazanma ihtimali ve derdi olmayan CHP yönetimine karşı mevcut CHP seçmeninin kredisi ne zaman biter?" sorusuna aranan cevap oldu. 

Güzel bir taştışma konusu. Bu konudaki kendi görüşümü hemen belirteyim. Ben CHP seçmeninin CHP yönetimine verdiği kredinin büyük oranda bittiğini düşünüyorum. Büyük oranda derken seçmen kitlesini kastetmiyorum. Düşünebilen, partizan davranmayan çok ciddi bir kitlenin sandığa gitmeyerek tepki vereceğini ve Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminin partinin başından ayrılana kadar seçimlere iştirak etmeyeceklerini düşünüyorum. 

Eğer gerçekten Kılıçdaroğlu değişmeden yerel seçimlere gidilirse, bu hem AK Parti'nin elini çok rahatlatacak hem de CHP seçmenin kopmasına  vesile olacak. Bana göre asıl tartışılması gereken konu şu;  "CHP dışında yeni bir hareket ortaya çıkabilir mi? Yeni bir parti oluşturulabilir mi? Mevcut sistem bırakın CHP'nin bölünmesini tüm muhalif partilerin birleşmesini zorlayan bir sistem. Onun için en kestirme yoldan muhalefetin heyecanını tekrar diri tutabilmenin yolu Kılıçdaroğlu ve yönetiminin partinin başından ayrılması gerekiyor.  Ancak bu takdirde heyecanın oluşabileceği bir yerel seçim zemini oluşturulabilir. Aksi halde Ak Parti'nin, başta büyükşehirler olmak üzere bir çok il ve ilçeyi alma ihtimali çok yüksek bir olasılık. 

Seçmenin, özellikle de CHP seçmeninin cevabını öğrenmek istediği sorulardan biriside; "Kılıçdaroğlu'nun koltuğu bırakmaması sadece kişisel bir hırs mı, yoksa başka nedenler olabilir mi? Kendi açımdan be soru ve cevabı beni hiç ilgilendirmiyor. Yani sizi tenzih ediyorum ama, ülke demoktasisi adına beni ilgilendiren bir şey var. O'da Kılıçdaroğlu o koltukta duruyor mu, durmuyor mu? Yok Kılıçdaroğlu'nun açığı var, yakayı kaptırdı, orada kalmaya muhtaç gibi bir sürü senaryo yazanlar var. İnanın bu gerekçelerin hiç bir önemi yok.  Bence belirleyici etken Kılıçdaroğlu'nun koltukta kalma arzusu.  Kılıçdaroğlu'nun dışında olan gelişme ise, birlikte hareket ettiği ekibin stratejik tercihi olabilir. Yani seçim sürecinde yanlış bilgilendirmeler Kılıçdaroğlu'nu adaylığa yönlendiren itici güçün rolu olabilir. Bu güç, "Partiyi şimdi biz Parti içindeki farklı fraksiyona devretmemeliyiz. Şimdilik yolumuzda böyle ilerlemeliyiz. Parti, potansiyel lider adayı çıkartana kadar bizim elimizde kalmalı" diye düşünüyor olabilirler 

Partileri bitiren asıl sorunda bu zihniyet yapısı işte. "Küçük olsun, benim olsun" anlayışı.  Kılıçdaroğlu'nun ve yönetim kademesinin ya da orada oluşturduğu, birlikte hareket ettiği ekibin CHP'yi şahsi malı gibi  görmesi ana muhalefetin içine düşebileceği  en kötü durumlardan birisidir.

Ön seçimi getirmediğiniz sürece kimin milletvekili olacağına, kimin belediye başkanı adayı olacağına Kılıçdaroğlu karar verdiği sürece muhalefet içinden de bir muhalif  hareket ön plana çıkıp başarılı olamaz partiyi dönüştüremez.