Manisa'nın en büyük sorunları arasında yer alan susuzluk tehlikesi görmezden geliniyor. Vali Enver Ünlü'ye konunun ciddiyeti en kısa sürede anlatılmalı.

Gün geçmiyor ki, televizyonlarda küresel ısınma haberi yada iklim değişikliği haberlerine denk gelmeyelim. Yaklaşık 10 yıl önce duymaya başladığımız küresel ısınma artık iyiden kendini hissetitrmeye başladı. 

Buraya kadar normal, alışık olduğumuz, kulağımızın neredeyse her gün duyduğu ve buna bağlı olarak iyice sıradanlaşan bir tehlike tüm hızıyla bize doğru geliyor. Size; "Büyük bir meteor dünyamıza özellikle de ülkemize çarpacak" desem, herkes tedirginliğin tavan yapmış halini yaşar. Kaçacak yer, kurtuluş bulacak mekan arar herkes. 

Manisa gibi ana gelir kaynağı tarım olan bir bölge için susuzluk tehlikesi, az önce verdiğim meteor çarpması örneğinden daha hafif bir tehlike değil. Her geçen gün kullanılabilir tatlı su kaynaklarımız azalırken, su isteyen tarım alanlarımız artmakta. Kış ve bahar aylarında üreticiler neredeyse yağmur yağacak mı? diye gözlerini gökyüzünden ayıramıyor. 

Resmi rakamlarda susuzluk tehlikesinin ne denli büyük ve hemen kapımızın önünde olduğunu doğruluyor. İşte size Tarım ve Orman Bakanlığının açıkladığı 2022 yılı verilerine göre barajlardaki doluluk oranı; "Gölmarmara gölü yüzde sıfır, Afşar Barajı; 37, Budan Barajı (Sarıgöl) yüzde 6, Sevişler Barajı yüzde 52, Demirköprü Barajı yüzde 5, Gördes barajı yüzde 5, Güneşli Barajı yüzde 100. Depolama alanları ve doluluk oranları baz alındığında barajlarımızın ortalama doluluk oranı yüzde 10 civarında. Bir de bu rakamların 2022 yılı nisan ayı sonu rakamları olduğunu hatırlatalım. Yani yağmurların bir hayli yağdığı, kış aylarının bitip bahar aylarının ortalarına gelindiği bir zaman diliminden bahsediyorum. 
Barajlarda bu kadar az su varken peki çiftçi su ihtiyacını nasıl karşılıyor ? diye bir soru aklınıza gelebilir. Hemen cevaplayalım. Doğal yollardan suya ulaşamayan çiftçi halk arasında artezyen denilen derin kuyu sondaj yaparak arazilerinin su ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Tabi bu yöntemin iki farklı olumsuz sonucu var. 

Birincisi ekonomik boyutu. 10 dönüm arazisi olan bir çiftçi, baraj suyu ile bir sezonda bağının su ihtiyacını bin 500-2 bin liraya karşılarken, artezyen suyu ile aynı arazisini 15-20 bin liraya anca sulayabiliyor. Çünkü o suyun yer altından yer yüzüne çıkarılması için harcanan bir güç var. Bu güç tahmin edeceğiniz gibi elektrik ile karşılanıyor. Burada işin başka bir tehlikeli boyutu kendini hissettiriyor. Çocukluğumuzda neredeyse hemen hemen her bağda tulumba ya da kuyu vardı. Bu tulumba ya da kuyular yerin 5-6 metre aşağısından içibilir kalitede suyu bizlere sunuyordu. Ama şimdi durum baya bir farklı. Üreticiler daha önce 50-60 metrede buldukları sondaj sularını,  şimdi 300 metrelerde anca bulabildiklerini ifade ediyorlar. Felaketin büyüklüğünü gözünüzde canlandırabiliyor musunuz?  

İkincisi ise suyun kalitesi. Dağlara yağan yağmur, birikip barajlara doğru akarken beraberinde alüvyonlu toprakların minerallerini de beraberinde getiriyor. Bu mineralli su ile yetişen tarım ürünleri ile yerin 300 - 400 metre altından bor gibi zararlı kalıntılar ile gelen su ile yetişen ürünlerin aynı kalitede olmasını beklemek imkansız. 

Gelelim benim için konunun en önemli noktasına. Bağıra bağıra gelen bu tehlike karşısında işin çözüm bulma noktasında bulunan başta iktidar vekilleri olmak üzere siyasiler ne yapıyor. Ben şimdiye kadar hiç bir siyasinin ağzından bu konuda bir açıklama, bir çalışma, bir proje olduğunu duymadım. Umarım barajlarda ki bu susuzluk tehlikesi Gölmarmara Gölü'nün durumuna benzemez. Gölmarmara gölünde doluluk oranı yüzde sıfır olduktan sonra bakanlık kurtarma projesi hazırlamaya başmış. İnsanın içinden derin bir "geçmiş ola" diyesi geliyor. Ama kime geçmiş olacak?

İlimize yeni atanan sayın valimiz Enver Ünlü'ye konunun ciddiyetinin en kısa sürede anlatılması gerekir. Belki siyasilerin görmezden geldiği bu konunun üzerine gider ve gerekli mercileri harekete geçirir.