Yarın hain FETÖ örgütünün mevcut devlet düzenini ve yasal iktidarı yıkmak için giriştiği kalkışmanın ve 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü'nün yıldönümü.  

Ortada kusurlu olan bir demokrasimiz var. Zamanında yer yer Ordu'nun postalını hissetsekte ülkemiz milli iradeden asla taviz vermedi. bunun son örneğini de 15 Temmuz kalkışmasında bizatihi yaşadık zaten. Yarın günün anlam ve önemini belirli bir format içinde yerine getireceğiz. Darbecileri, hep bir ağızdan  lanetleyeceğiz. Vatanımızın bölünmez bütünlüğüne kasteden hainleri unutmadığımızı hep bir ağızdan haykıracağız. 

Hain darbe teşebbüsünde bulunanlara karşı milletimizin tavrı gayet net. Bu ne tartışılır ne de sakız gibi uzatılır. Ancak kamuoyunda en çok tartışılan bir konu var. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerindeki sis perdesi ne zaman dağıtılacak? 

15 Temmuz’la ilgili “sis perdesi” dağıldı mı? Bence dağıldı. Her şey net!  Görmek isteyen gözler, görüyor, Duyan kulaklar, duyuyor. Ama ne yazık ki, bir çok toplumsal olayda şahit olduğumuz gibi bu konuda da milletimiz içinde üç maymun numarası yapanların sayısı epeyce fazla.

Fethullah Gülen’i 1970'li yıllardan itibaren koruyan, kollayan ve önünün açan, dini aktör olarak büyüten, dünyaya açılmasını sağlayan kim? Emperyalist ABD. FETÖ’yü Ak Parti ile hükümet ortağı yapan kim? Yine ABD. İşte tam bu noktada kamuoyunun kafasını kurcalayan en önemli soru geliyor. FETÖ'nün devlet içinde yapılanmasına ortak olan Ak Parti'nin bu süreçte hiç mi suçu yok?

İlk önce şunu belirlemekte fayda var. Az önce dediğimiz gibi FETÖ bu ülkede 1970'lı yıllardan beri faaliyetleri sürdürüyor. Askeri yönetimlerde dahil olmak üzere sağ ya da sol hangi hükümet gelirse gelsin faaliyetleri asla kesintiye uğramamış ilerlemesini, büyümesini kesintisiz sürdürmüştür. Yaklaşık 40 yıldır faaliyetlerini sürdüren bu yapının devlet içinde nasıl bir yapılanmaya gittiği görmemek için kör olmak gerek. İş bu noktaya geldikten sonra suçu siyaseten sadece Ak Parti'ye yüklemek ne derece hakkaniyetli olur sormak gerekir. 

Şurası muhakkak FETÖ, Ak Parti iktidarı zamanında devletin önemli makamlarında görev aldı. Siyaseten olmasa bile, bürokraside hayli önemli noktalara geldiği inkar edilemez bir gerçek. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu gerçeği ilerleyen günlerde; "Kandırıldık, Türk milleti ve Rabbim bizi affetsin” diyerek zaten doğrulayacaktır. 

Bence asıl sorulması soru şu: "Koskoca Türkiye Cumhuriyeti  Devleti; istihbaratıyla, ordusuyla, emniyetiyle, yargısıyla 50 yıl boyunca “içindeki yılanı” nasıl fark edemedi? Tabi devletin FETÖ'yü bunca yıl farketmediğini düşünmek doğru bir yaklaşım olmaz. Belki O'na zaman tanıdığını ya da tüm detaylarıyla ortaya çıkarmak için doğru zamanı beklediğini düşünmek daha isabetli olur. Sonuçta devlet idaresinde mühlet tanınır ama asla ihmal edilmez.  

15 Temmuz’da 249 vatandaşımız hayatını kaybetti, 2195 vatandaşımız yaralandı. Milletçe çok büyük bir imtihandan alnımızın akıyla çıktık. Yazımızı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15 Temmuz ile ilgili söylemiş olduğu söz ile bitirmek istiyorum. Şöyle demiş Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Din kisvesi altında bu milleti sömürenlere prim vermeyeceğiz, bu da böyle bilinsin. Bizim kutsallarımıza saldıranlara prim vermeyeceğiz. Dinimizin kutsiyetini yıllar yılı bunlar sömürdüler…”

Yüce Allah bu millete bir daha 15 Temmuz gibi hain bir gece ve masum insanların dini duygularının söürüldüğü bir düzen göstermesin.